Tarihi: Filistin birçok peygamberin yasamis oldugu bir beldedir. Kur'an-i Kerim'de de bu topraklarin kutsal kilindigi ifade edilmektedir. Filistin topraklarinin peygamberler diyari olmasi bu topraklarin vahye dayanan bütün dinlerde kutsal sayilmasini ve kendisine özel bir deger verilmesini saglamistir. Vahye dayanan dinlerin sonuncusu olan Islâm da bu topraklara ayri bir deger vermistir. Kudüs'teki Mescidi Aksa da Müslümanlarin ilk kibleleri olmustu. Dolayisiyla Kudüs ve Mescidi Aksa Müslümanlar için bu açidan da ayri bir deger tasir.
Kudüs'ün ve Filistin topraklarinin Islâm açisindan tasidigi deger ve kudsiyet dolayisiyla Medine'de kurulan Islâm devletinin kuzeye dogru sinirlarinin genislemesiyle birlikte Müslümanlar Filistin topraklarina yöneldiler. Hz. Ebu Bekir (r.a.) Filistin üzerine M. 633'te iki küçük birlik gönderdi. Bu birlikler önemli basarilar gösterdiler. Daha sonra 634'te Islâm ordusunun Remle yakinlarinda Bizans ordusuna karsi kazandigi zaferle Kudüs disindaki bütün Filistin topraklari fethedildi. Kudüs'ün fethi ise 638'de ikinci halife Hz. Ömer (r.a.) döneminde gerçeklesti. Bu fetihten sonra Kudüs ve çevresi 1099'a kadar sürekli Müslümanlarin hâkimiyetinde kaldi. 1099'da haçli ordularinin kirk gün süren siddetli kusatmalari sonunda bu kutsal belde hiristiyanlarin eline geçti. Haçlilar Kudüs'ü isgal ettikten sonra bir hafta süreyle sehirde katliam gerçeklestirdiler. Bu katliamda Müslümanlardan yetmis bin kisi öldürüldü. Haçli isgali 88 yil sürdü. Bu isgale 1187 yilinda Salahuddin-i Eyyubi son verdi. Haçlilarin Kudüs üzerindeki ikinci hâkimiyetleri, bir ara Misir hükümdarligi yapan Isa el-Kâmil'in 1243'te Kudüs'ü, kendisine ve kardesine yardimci olan Bizans imparatoruna hediye etmesiyle gerçeklesti. Ancak bu hediye olayinin üzerinden birkaç ay geçmeden Müslümanlar, Necmeddin el-Eyyubi'nin komutasinda Kudüs'ü geri almayi basardilar.
Yavuz Sultan Selim'in 1516'da gerçeklestirdigi Misir seferi sonrasinda Kudüs ve Filistin, Osmanli devletine baglandi. 1918 Ingiliz isgaline kadar da Osmanli yönetiminde kaldi. Ingilizlerin 1918'de Filistin topraklarini isgal etmeleri zamanin Mekke serifi ve bugünkü Ürdün kralliginin kurucusu Serif Hüseyin'in yardimiyla oldu. Ingiliz disisleri bakani Artur Belfur tarafindan 1917'de Filistin topraklari üzerinde bir yahudi devleti kurdurulacagi yolunda bir deklarasyon yayinlandi. Çok geçmeden Ingilizler Filistin topraklarini isgal ettiler. Ingiliz isgali 24 Temmuz 1922 tarihinde bugünkü Birlesmis Milletler konumunda olan Milletler Cemiyeti tarafindan onaylandi ve Filistin topraklari resmen Ingilizlerin vesayetine verildi.
Ingiliz isgalinden sonra yahudilerin Filistin topraklarina göçü de hizlandi. Isgal yönetimi yahudilerin bu topraklara yerlesebilmeleri için her türlü imkâni hazirliyordu. Bunun yani sira isgalle birlikte katliamlar, sürgünler ve haksizliklar da basladi. Ingiliz isgalciler bir yandan Müslümanlari öldürerek mülklerini ellerinden alirken diger yandan yahudilerin bu topraklardan mülk edinmelerini ve yerlesmelerini kolaylastiriyorlardi. Filistinli Müslümanlar isgal yönetimine ve yahudi göçüne karsi mücadele ettiler. Bu dogrultuda zaman zaman ayaklanmalar gerçeklestirildi. Filistinliler mücadelelerini organize için örgütler de kurdular. Yahudi göçüne karsi gerçeklestirilen en genis çapli hareket 15 Nisan 1936'da Kudüs müftüsü Emin el-Huseyni'nin öncülügünde baslatilan genel grevdir. Alti ay süren grevden sonra yahudi göçünü durdurma sözü veren Ingilizler daha sonra sözlerinden döndüler. Grevde öncülük edenleri de ya öldürdü, ya sürgün etti, ya da hapse attilar.
Ingiliz isgalinin ilk dönemlerinde yahudilere saglanan bütün kolayliklara ve uluslararasi siyonist teskilatlarinin bütün tesviklerine ragmen yine de yahudi göçü istenen düzeyde olmadi. Öyle ki 1918'le 1933 arasinda Filistin topraklarina göç eden yahudi göçmen sayisi 100 bini geçmemistir. Bunun üzerine Avrupa'da bir Nazi firtinasi estirildi. Bu firtinayla birlikte holokost (yahudi soykirimi) hikayeleri de bütün Avrupa'yi sardi. Bunun üzerine yahudilerin Filistin'e göçleri de hizlandi ve 1945'e gelindiginde Filistin topraklarina yerlesen yahudi sayisi sekiz yüz bini buldu. Yani Nazi firtinasi ve holokost masallari yahudi göçünün hiz kazanmasina ve "Israil" devletinin kurulmasi için gereken insan unsurunun olusmasina imkan saglamistir. Bundan dolayi Avrupali birçok tarihçi Nazi firtinasinin arkasinda uluslararasi siyonist örgütlerin oldugu görüsünü savunmustur. Tarihi gerçekler de bu görüsü desteklemektedir.
Ingilizler yerlerine yahudileri birakarak 1947'de Filistin'den çekilmeye basladilar. Bunun hemen arkasindan yahudiler kendi devletlerini kurabilmek için bir iç çatisma baslattilar. Birlesmis Milletler Genel Kurulu 1947'de Filistin topraklarinin Araplarla yahudiler arasinda paylastirilmasina dair bir karar aldi. 181 sayili bu karar Filistin topraklarinin % 55'ini ve verimli kisimlarini yahudilere, genellikle verimsiz ve çölden ibaret % 45'ini de Araplara veriyordu. Yahudilerin çikardiklari tedhis olaylari ve iç savas sebebiyle Ingilizler 1948'de Filistin topraklarindan tamamen çekildiler. Bunun ardindan yahudiler, BM'in kendilerine verdigi topraklarin üçte biri oraninda daha toprak isgal ederek 14 Mayis 1948'de Israil devletinin kurulus deklarasyonunu yayinladilar. Israil'in kurulusu ve bu kurulusun 181 sayili BM Genel Kurulu kararina dayandirilmasiyla 960 bin Filistinli Arap evsiz, mülteci durumuna sokuldu.
Filistinlilere yapilan zulüm ve iskencelerin yani sira Israil'in 52 yillik ömründe alti büyük savas vardir. Bunlarin birincisi 1948'de Israil'in kurulusuyla birlikte patlak veren savas, ikincisi 1956'da bu ülkenin Fransa ve Ingiltere'nin destegiyle Misir'a karsi açtigi savas, üçüncüsü 1967'de ABD desteginde Misir, Suriye ve Ürdün'e karsi gerçeklestirilen savas, dördüncüsü 1968'de Ürdün'e saldiri, besincisi 1973'te Israil tarafindan baslatilan Arap - Israil savasi, altincisi da 1982 Lübnan isgalidir. Bu ülkenin tek tarafli olarak gerçeklestirdigi, komsularina karsi saldirilar da eklenince Israil'in savassiz bir gününün geçmedigi söylenebilir.
Filistin halki da sürekli bir bagimsizlik mücadelesi verdi. Zaman zaman çesitli kanli çatismalar oldu. Ancak en genis çapli mücadele 8 Aralik 1987'de Filistin Islâmi Direnis Hareketi (HAMAS)'nin öncülügünde baslatilan intifadadir. Intifada, 7 Aralik 1987'de Filistinli isçileri tasiyan arabaya bir yahudinin kamyonetiyle çarparak dört Filistinlinin ölümüne dokuz Filistinlinin de yaralanmasina sebep olmasi üzerine basladi. Israil'in intifadayi durdurmak için basvurdugu uygulamalarin hiçbiri sonuç vermedi. Bunun üzerine gerçekte Filistin halkini temsil etmeyen bazi kisileri karsisina alarak onlarla baris görüsmeleri yapmaya basladi.
Filistin meselesinin "baris (!)" yoluyla bir çözüme kavusturulmasi için görüsmelere 1991 Ekim'inde Ispanya'nin baskenti Madrid'de baslandi. 1992'de de devam edildi. Ancak bütün yil boyunca aralikli olarak degisik yerlerde gerçeklestirilen baris görüsmelerinden herhangi bir sonuç alinamadi. Filistin Islâmi Direnis Hareketi, bu görüsmelere ve siyonistlerle pazarliga oturmaya basindan itibaren karsi çikti. Sonuçta 13 Eylül 1993 tarihinde Gazze-Eriha Anlasmasi olarak da bilinen Oslo Ilkeler Anlasmasi imzalandi. 4 Mayis 1994'te de Gazze bölgesinde ve Bati Yaka'nin Eriha kentinde bir özerk yönetim olusturulmasini öngören Kahire Anlasmasi imzalandi. Anlasmaya göre Filistin topraklarinin % 5'inden daha az bir kisminda siyonist Israil yönetimi kontrolünde, yerel hizmetleri yürütme ve iç güvenligi saglama disinda hiçbir yetkiye sahip olmayan bir özerk yönetim kurulacak buna karsilik siyonistlerin kalan Filistin topraklari üzerindeki hâkimiyeti resmen taninmis olacakti. Bunun arkasindan Bati Yaka'da özerk yönetimin kontrolüne verilecek sehir merkezinin yediye çikarilmasina dair Taba Anlasmasi imzalandi. Ancak bu anlasmada Bati Yaka'nin el-Halil sehri müstesna tutuldu. Sonra el-Halil'in sadece yüzde sekseninin özerk yönetime verilmesini, % 20'sinin ise isgal yönetiminin kontrolünde birakilmasini öngören el-Halil Anlasmasi imzalandi. Ünlü Hz. Ibrahim Camisi ise isgalcilerin kontrolüne birakilan bölgede yer almaktadir. Arkasindan Bati Yaka'daki kirsal bölgenin bir kisminin özerk yönetime devredilmesine dair Wye Plantation Anlasmasi imzalandi. Kudüs, mülteciler, su kaynaklarinin kullanilmasi, Bati Yaka'daki yahudi yerlesim merkezlerinin durumu vs. gibi bazi temel konular ise "nihai anlasma merhalesi"ne birakilmistir. Normalde bu merhalenin geçtigimiz yil baslamis olmasi gerekiyordu. Ancak Israil'in pürüz çikarmasi sebebiyle henüz baslatilamadi. Ayrica yukarida sayilan anlasmalarda görünüste özerk yönetime bir seyler veriliyormus gibi görünse de hepsinde Filistin halkinin gelecegine ipotek koyan, haklarinin gasp edilmesini mesrulastirmayi amaçlayan ihanet yönlü içerikler yer almaktadir. Biz bu anlasmalarin ihanet yönleriyle ilgili bilgileri degisik yayin organlarinda yayinlanan yazilarimizda verdik.